2025 yılı, Ukrayna ve Rusya arasındaki barış görüşmelerinde kritik bir dönemeç olarak öne çıkıyor. Bu süreçte, Ukrayna'nın toprak bütünlüğünden taviz vermeme konusundaki kararlı duruşu, uluslararası kamuoyunun da dikkatle takip ettiği bir gelişme.
Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy, Rusya ile bir ateşkes karşılığında dahi olsa toprak bütünlüğünden ödün verilmesi fikrini anayasa gereği mümkün görmediğini ve bunun gelecekteki Rus saldırganlığına zemin hazırlayabileceğini net bir dille ifade etti. Bu tutum, hem Ukrayna iç siyasetinde hem de Avrupa nezdinde geniş bir destek buluyor. Almanya Başbakan Yardımcısı ve Maliye Bakanı Lars Klingbeil, Kiev'e yaptığı sürpriz ziyarette, Almanya'nın Ukrayna'ya desteğinin devam edeceğini ve barış sürecinde ülkesini en iyi şekilde nasıl destekleyebileceklerini değerlendirdiklerini belirtti. Klingbeil, "Ukrayna'nın kalıcı barışı sağlaması için güvenilir güvenlik garantilerine ihtiyacı var" diyerek, Avrupa'nın da bu süreçte sorumluluk alması gerektiğinin altını çizdi. Almanya, savaşın başlangıcından bu yana Ukrayna'ya 50.5 milyar euro destek sağlamıştır.
Kremlin'den gelen açıklamalarda ise barış görüşmelerine devam etme yönünde bir istek olduğu belirtilse de, Rusya'nın güvenlik endişeleri ve toprak talepleri konusundaki tutumu müzakerelerin seyrini belirleyen temel unsurlar olarak öne çıkıyor. Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Maria Zaharova, Avrupa ülkelerinin Ukrayna'ya askeri destek vermesini bölgesel istikrarı tehdit eden bir unsur olarak görmekte ve Avrupa barış gücü askerlerinin Ukrayna topraklarında konuşlandırılması fikrini kesin bir dille reddetmektedir.
Uluslararası alanda, ABD Başkan Yardımcısı J.D. Vance, Rusya'nın müzakerelerde "önemli tavizler" verdiğini ve Ukrayna'nın toprak bütünlüğünü koruyacak güvenlik garantileri alacağını belirtmiştir. Vance, savaşın altı ay içinde sona ermesini umduğunu ifade ederken, müzakerelerin tıkanması halinde ek ekonomik baskı araçlarının devreye sokulacağını da sözlerine eklemiştir. Bu gelişmeler, çatışmanın çözümüne yönelik uluslararası bir iradenin varlığını ve diplomatik kanalların açık tutulmasının önemini vurguluyor.
Ancak, Rusya'nın işgal ettiği bölgelerin tanınması yönündeki talepleri ve Ukrayna'nın toprak bütünlüğünden taviz vermeme konusundaki kararlılığı arasındaki derin görüş ayrılıkları, barış sürecinin önündeki en büyük engelleri oluşturuyor. Ukrayna'nın, NATO benzeri kolektif savunma maddeleri içeren güvenlik garantileri talebi ile Rusya'nın bu konudaki itirazları, müzakerelerin karmaşıklığını artırıyor. Bu noktada, tarafların karşılıklı güvenlik endişelerini dikkate alarak, yapıcı bir diyalog zemini oluşturması, kalıcı bir barışın tesisi için hayati önem taşıyor. Bu süreçte, Avrupa'nın daha aktif bir arabuluculuk rolü üstlenmesi ve uluslararası toplumun desteğiyle, Ukrayna'nın toprak bütünlüğünün korunması ve bölgede kalıcı bir barışın sağlanması hedefleniyor.