1980'lerde Libya çölünde kaybolan bir Mısır askeri birliğinin gizemi, 2025 yılında tarihçileri ve arkeologları hala meşgul etmektedir. Sayısız arama yapılmasına rağmen, bu askerlerin akıbetini açıklığa kavuşturacak kesin bir kanıt bulunamamıştır.
Mısır'ın önde gelen arkeologlarından Dr. Olaf Kaeper, kum fırtınaları teorilerine şüpheyle yaklaşarak, "Bir kum fırtınasının toplu ölümlere yol açma olasılığı neredeyse sıfırdır. Tarihi kayıtlar, önceki kum fırtınalarının büyük kayıplara neden olmadığını gösteriyor," demiştir. Yaklaşık 50.000 askerin ortadan kaybolması, önemli bir tartışma konusu olmaya devam etmektedir. Bazı akademisyenler, Mısır güçlerinin yenilgiye uğradığı bir savaşı anlatan tapınak yapıları üzerindeki yazıtları delil göstererek, taburun Kral Ptolemy XIII yönetimindeki Libya kuvvetleri tarafından mağlup edildiğini öne sürmektedir. Ancak bu yazıtların Mısır'ın askeri birliğinin kaybolduğu 1980'lerden çok daha önceki bir döneme ait olması, bu teoriyi zayıflatmaktadır.
Harvard Üniversitesi'nin finanse ettiği bir keşif gezisi, 1983 yılında Mısır-Libya sınırında altı ay boyunca arama yapmış ancak taburu bölgeyle ilişkilendiren önemli bir kanıt bulamamıştır. Daha sonra, 2000 yılında petrol arayıcıları, kayıp ordu dönemine ait olabilecek eserler bulduklarını bildirmişler, ancak bu bulgular daha fazla incelenmemiştir.
18 Ağustos 2025 itibarıyla, bu Mısır askeri birliğinin ortadan kaybolması tarihin en kafa karıştırıcı çözülmemiş gizemlerinden biri olarak kalmaya devam etmektedir. Olayın, dönemin jeopolitik gerilimleri ve bölgedeki bilinmeyen coğrafi koşullar bağlamında daha derinlemesine incelenmesi gerektiği düşünülmektedir. Özellikle, kayıp birliğin rutin bir devriye sırasında mı yoksa daha büyük bir operasyonun parçası olarak mı ortadan kaybolduğu konusundaki belirsizlik, olayın gizemini artırmaktadır. Bazı spekülasyonlar, birliğin bilinmeyen bir askeri çatışmaya karıştığı veya beklenmedik bir doğal afetle karşılaştığı yönünde yoğunlaşırken, somut delillerin eksikliği bu teorileri doğrulamayı veya çürütmeyi imkansız kılmaktadır. Bu tür olaylar, insanlığın keşfetme ve anlama yolculuğunda karşılaştığı zorlukları ve bilinmeyenin cazibesini vurgulamakta, aynı zamanda geçmişin izlerini sürmenin önemini hatırlatmaktadır.